Başka Türlü Macera Afrika’nın güneyinde, size bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor! Sabahın erken saatlerinde aslanların sesiyle uyanıp, Namibya’nın kırmızı çöllerinde gün batımını izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Cape Town’da, Masa Dağı’ndan okyanus manzaralarını izlerken, şehrin renkli sokaklarında kaybolacak ve Bo-Kaap Mahallesi’nin enerjik atmosferinde tarihin derinliklerine ineceksiniz. Botsvana’nın Chobe Ulusal Parkı’nda devasa fil sürülerine tanıklık edecek, Zambiya’da Victoria Şelalesi’nin muazzam gücüyle büyülenirken, suyun sıcağında serinleyeceksiniz. Bu seyahat, yaban hayatı, yerel kültürler ve Afrika’nın eşsiz doğal güzellikleriyle sizi başka bir dünyaya sürükleyecek bir macera vaat ediyor!
Gidiş: 27 Mart 2025 Perşembe/ 01:55 / Türk Hava Yolları / İstanbul – Johannesburg
Dönüş: 6 Nisan 2025 Pazar / 16:35 / Türk Hava Yolları / Cape Town – İstanbul
Johannesburg : Radisson Blu Gautrain Hotel
https://www.radissonhotels.com/en-us/hotels/radisson-blu-johannesburg-sandton-gautrain
Swakopmund : Swakopmund Sands Hotel
https://quiverandco.com/swakopmund-sands/
Sossusvlei : Sossusvlei Lodge
https://www.sossusvleilodge.com/
Windhoek : Olive Grove Guesthouse
https://quiverandco.com/olive-grove-guesthouse/
Victoria Falls : Shearwater’s Explorers Lounge
Cape Town : Cape Town Lodge Hotel
*Otellerimizin şartlar doğrultusunda benzer kalitedeki alternatifleriyle değişebileceğini hatırlatalım.
Ücrete neler dahil?
Ücrete neler dahil değil ?
İptal ve İadeler konusunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığı‘nın Paket Tur Sözleşmeleri Yönetmeliği’ne bağlı bir şekilde hazırlanan Satış Sözleşmesine uymakla yükümlüyüz.
Bize yazılı olarak bildirmek kaydıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilirsiniz.
1. Afrikanın Güneyi Turu başlamadan en az 30 gün önce yapılan iptal bildirimlerinde, ödenmesi zorunlu vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar hariç olmak üzere, herhangi bir kesinti yapılmaksızın ödemiş olduğunuz bedeli size on dört iş günü içerisinde tamamen iade ediyoruz.
2. Afrikanın Güneyi Turu başlangıcına 30 günden az kalan iptal taleplerini maalesef kabul edemiyoruz. Böyle bir durumda ödemiş olduğunuz tur bedelinin tamamı sizden tahsil edilmiş oluyor ancak elinizde olmayan sebeplerden (bunlara mücbir sebepler deniliyor) dolayı seyahati iptal etmek durumunda kaldıysanız, yapmış olduğunuz ödemenin iadesi için adınıza yaptırdığımız Güvence Paketi’ne başvurup sigorta aracılığıyla iade başvurusunda bulunabilirsiniz. Sigorta şirketi başvurunuzu inceleyecek ve size bu konuda geri dönüş yapacaktır.
Size göndereceğimiz satış sözleşmesinde bu konular hakkında daha detaylı bilgiye bulabilir, sorularınız için bize ulaşabilirsiniz.
Afrika’nın güneyine serüvenimiz Türk Hava Yolları’nın Johannesburg’a direkt uçuşuyla başlıyor. Bu yolculuğumuz yaklaşık 10 saat süreceğinden bu gece bol bol dinlenip önümüzdeki macera için enerji toplamanızı tavsiye ederiz. Diyelim ki uyku tutmadı, o zaman gideceğimiz coğrafyanın kültürü ve doğal hayatını daha yakından tanıyabilmeniz için birkaç belgesel önerimiz olacak. İlk olarak ünlü Zoolog Philip Stander’ın aynı isimdeki kitabından uyarlanan “Yok Olan Krallar: Namib’in Çöl Aslanları” adlı National Geographic belgeseli bize bu esrarengiz hayvanların inanılmaz zor koşullardaki yaşam mücadelesini gösteriyor. “Colours of the Alphabet” ise Zambia’daki eğitim ve değişmekte olan bir dilin serüvenini gözler önüne seriyor.
Güney Afrika maceramız öğle saatlerinde Johannesburg’a ayak basışımızla başlıyor. Altı milyon nüfusla bu coğrafyanın en kalabalık şehri olan Johannesburg, resmi olarak başkent ünvanı taşımasa da ülkenin ekonomik merkezi olarak bilinir; tarihi, kültürel çeşitliliği ve dinamik yaşam tarzıyla dünyanın başka yerinde göremeyeceğiniz bir atmosfere sahiptir. Turumuzun ilk durağı, Soweto’nun sembolü haline gelmiş olan Orlando Kuleleri olacak. Bu yapılar 1955 yılında bir elektrik santral kompleksi için inşa edilmiş ve son 25 yıldır kullanılmayan soğutma kuleleri adeta yerel sanatçılar için bir kanvasa dönüşmüştür. Güney Afrika’nın renkli ve canlı enerjisini yansıtan bu çizimleri yakından inceleyip tepesinden manzarayı izlemek turumuzun unutulmaz anılarından biri olacak.
Afrika’nın post-kolonyal dönemde gördüğü en nüfuzlu liderlerden olan Nelson Mandela’nın mirasını ülkenin her köşesinde görmek hala mümkün. Güney Afrika’nın trajik, ama dünya çapında getirdiği değişimler açısından da bir o kadar önemli tarihini yakından incelemek için Johannesburg’da gidip görecek daha çok yer var. Nelson Mandela’nın evine, ardından da Apartheid Müzesine yapacağımız ziyaretler Güney Afrika’nın bu karanlık dönemdeki özgürlük mücadelesine dair derin bir bakış sunacak.
Tabii kıtanın en büyük şehirlerinden birinde yaşamın nasıl olduğunu deneyimlemezsek olmaz. Akşam saatlerine doğru Mary Fitzgerald Meydanı’nda yerel hayatın nabzını hissedip yerel halkın buluşma noktası ve kültürel etkinliklerin merkezinde dolaşma fırsatımız olacak. Otelimize dönmeden son durağımız ise Maboneng Precinct. Bu renkli ve yaratıcı mahalle sanat galerileri, butik mağazalar ve duvar resimleriyle dolu. Sokakları dolaşırken Johannesburg’un enerjisi ve yaratıcılığıyla birlikte büyüleneceğiz.
Sabah otelimizde kahvaltının ardından havalimanına geçiş yapıp Namibya sahillerine, Walvis Bay’e uçuyoruz. Walvis Bay, Atlas Okyanusu kıyılarında deniz yaşamının zengin olduğu bölgelerden biri. Namibya’nın kıyısındaki bu büyülü limanda, muhteşem manzaralar eşliğinde unutulmaz bir tekne turuna çıkacağız. Tur sırasında yunuslar, foklar ve hatta belki de balinalarla karşılaşma fırsatımız olacak. Uçsuz bucaksız kumulların okyanussla buluştuğu bu sahiller, eşsiz güzellikteki manzalarıyla, bizlere unutulmaz bir görsel şölen sunacak.
Öğle yemeği sonrası durağımız kendine mahsus Alman ekolü kolonyal mimarisi ile Namibya’nın en güzel kenti olarak bilinen Swakopmund olacak.
Bugün dünya’nın en eski çölü olan Namib Çölü’nde unutulmaz maceralar yaşamaya hazır mısınız? Günün ilk aktivitesi olarak, kum tepelerinin üzerinde ATV’lerle çölün eşsiz coğrafyasını keşfetmek var. Deneyimli rehberlerimiz eşliğinde güvenli bir şekilde yapacağımız bu adrenalin dolu sürüşten sonra da sandboarding öğreneceğiz. Karlı dağ eteklerinde görmeye alışık olduğumuz bu aktiviteyi yumuşacık kumulların arasından süzülerek yapmak ve çöl rüzgarını saçlarınızda hissetmek tam anlamıyla eşsiz bir tecrübe. Tabii çöldeki maceralarımız ve gezintimiz bunlarla sınırlı değil.
Ufuğa kadar uzanan dev kum tepelerinin uçsuz bucaksız okyanusla buluştuğu Sandwich Harbour, Namibya’da doğanın insanlardan geri almaya kararlı olduğu bölgelerden biri. Aynı zamanda çöl ve okyanusun birleştiği yerde bulunan lagün dünyadaki yegane doğal oluşumlardan. Sahil şeridi boyunca buranın sakinleri olan pelikanlar bizlere adeta bir doğa belgeseli izliyormuş hissi verecek.
Sabah renk değiştiren kumullar ve çölün sessizliği arasında geçen bir araba yolculuğundan sonra Solitaire kasabasına uğruyoruz. Buranın şirin pastanesinde tatlı bir mola vererek Solitaire’in ünlü elmalı turtasını deneyeceğiz. Sonra hiçliğin ortasındaki bu kasabayı arkamızda bırakarak Sossusvlei’ye yöneliyoruz.
Tabii güney yarım küreyi ikiye bölen oğlak dönencesi işaretinin ikonik tabelasıyla çekileceğimiz fotoğraflar da bu maceramızda yaşadığımız unutulmaz hatıralarımıza eklenece.
Namibya’nın kalbinde, çölün derinliklerinde yer alan Sossusvlei, büyüleyici güzellikleriyle bizi adeta başka bir dünyaya taşıyacak. Dune 45 kum tepesi, adını Sesriem Kapısı’na olan uzaklığından alıyor. Etkileyici şekliyle bu kadim oluşum Namib Çölü’nün 5 milyon yıllık, demir oksit içeriği nedeniyle kırmızı hale gelmiş kumlarının en göz kamaştırıcı olduğu konum olarak da kabul ediliyor. Işık, günün saati ile değiştiğinde, kumulların karakteristik rengi değişir, bu da her zaman farklı ve ilginç bir manzara oluşmasını sağlar.
Deadvlei’nin eşsiz manzarası, beyaz kireç taşının üzerinde yükselen ölü ağaçların dokusuyla büyülü bir kontrast oluşturuyor. Burayı gezerken hem doğal tarih bilgimizi pekiştirerek bol bol da fotoğraf çekmeyi unutmuyoruz.
Big Daddy tırmanışı ise bizi birazcık yoracak olsa da tepeye ulaştığımızda bunun fazlasıyla değmiş olacağını anlayacaksınız. 325 metre boyuyla diğer tüm kum tepelerine tepeden bakan Big Daddy çölün nefes kesen güzelliklerini kuşbakışı izlememizi sağlayacak. Aynı zamanda Deadvlei gibi emsalsiz bir doğal güzelliğe de tepeden bakabileceğiz. İçimiz dışımız kum olduğuna göre, sıra Victoria Falls bölgesine uçmak üzere başkent Windhoek’de.
Sabah erkenden kalkarak Johannesburg aktarmalı Victoria Falls uçuşumuza yetişmek üzere havalimanının yoluna koyuluyoruz. Doğa harikalarının en haşbetlisiyle tanışmaya ve akıl almaz güzellikleriyle iç içe olmaya hazır mısınız? Victoria Şelalesi Milli Parkı yürüyüşü, bizi Afrika’nın gizemli ve büyülü atmosferinin bir başka yüzünü gösterecek. Victoria Şelalesi, doğanın gücünün ve yaratıcılığının bir yansımasıdır. Düşen suların oluşturduğu duman ve mistik aura, yerlilerin şelaleye “Düşen Duman” adını vermelerine sebep olmuş. Milli Park içindeki yürüyüş rotasında, şelalenin etkileyici manzaralarını en özel açılardan görerek bu adeta bu dumanın içinde kaybolacağız. Önümüzdeki üç akşam kalacağımız otel ise bu “duman”a öylesine yakın ki, sabahları güne şelale sisinde duş alarak başlayabiliriz.
Güne, önce yürüme mesafesinde olan sınırı geçerek, şelaleye de az önce bahsettiğimiz “Düşen Duman” anlamına gelen Mosi-oa-Tunya adındaki milli park gezintisi ile başlıyoruz. Bitki ve hayvan çeşitliliği ile bizi belgesel karelerine götürecek bu parkın doğal güzellikleri tabii ki bununla kalmıyor. Şanslıysak babunlar, filler, timsahlar ve daha birçok hayvanı bu sulak alana serinlemeye gelmiş halde görebiliriz. Ama Victoria Falls’un en iyi manzaralını buradan göreceğimiz garanti 🙂
Mosi-oa-Tunya Milli Parkı’ndan sonra bizleri adrenalinin doruklarına taşıyacak bir deneyim bekliyor: Zipline macerası! Yükseklerden heyecanla süzülerek Zambezi Nehri’ni köpüklü sularda avlanmaya çalışan balıkçılların açısından da göreceğiz.
Tabii bu sulara uzaktan bakmak bizi kesmez. Kano ile nehrin her kıvrımını keşfederken kendimizi jiple safari yapar gibi hissedersek şaşırmayalım. Kıyıları vahşi hayvanlarla doğu olan Zambezi, Zambiya ekosistemin atan kalbi desek yeridir.
Botsvana sınırını geçtikten sonra erkenden Chobe National Park’ta unutulmaz safari yolculuğumuza başlıyoruz. Afrika’da vahşi yaşamın en yakından izlenebildiği yerlerden biri olan bu parkta özel aracımızla nehir kenarında su içen fillerden yırtıcı kuşlara, zebralardan aslanlara, birçok hayvan türünü yakından tanıma fırsatımız olacak.
Safarimizden sonra ise Botsvana’nın iç kesimlerine ilerleyerek Botswana’nın kalbinde doğal bir labirent olan Okavango Deltası ve etrafındaki nehir oluşumunu keşfedeceğiz. Kano ile ilerlerken, deltanın sakin suları ve su bitkilerinin arasında kendimizi bambaşka bir dünyada gibi hissedersek normaldir. Renkli kuşlar ve amfibiler, doğal bir orkestra gibi bizleri karşılayacak.
Akşam saatlerinde ise sınırdan geri dönerek otelimize geçeceğiz.
Sabah Zimbabvedeki otelimizde son birkaç günün yorgunluğunu atmak ve bu eşsiz coğrafyaya veda etmek için biraz vaktimiz olacak. Öğlen saatlerinde ise yaban hayatı ve safari maceralarımızdan sonra, sonunda medeniyete dönerek Güney Afrika’nın incisi Cape Town’a uçuyoruz. Geleneksel Afrika müziğinin “TAM TAM” sesleri eşliğinde etnik lezzetler ve yerel kültürün tadına varacağız. Dans ve eğlence dolu bir akşam geçirip Cape Town’ın gece hayatına bir göz kırparız 😉
Kahvaltımızı ettikten sonra otelimizden ayrılıp Güney Afrika’nın en güney noktası ve tarih boyunca denizcilerin hayalini süsleyen Umut Burnu’na gidiyoruz. Cape yarımadasının kendine has ekosistemiye tanışmak için sabahın erken saatlerinde Masa Dağı Milli Parkı’nın bir parçası olan Boulders Beach’e varıyoruz. Bembeyaz kumların üzerinde parlayan devasa granit kayalar arasında Afrika penguenleri, adeta masalsı bir manzara oluşturuyor. Burada, bu sevimli yaratıkların arasında gezinme fırsatı bulacaksınız.
Penguenlerin sevimli hareketleri ve doğal yaşamlarına tanık olup tadını çıkaracağız. Unutulmaz anılar biriktirmek için fotoğraf makinalarımızı hazır tutalım! False körfezinden 5,5 kilometre uzaktaki Seal Island, bizlere dünyanın en büyük deniz aslanı kolonilerinden birini doğal gözlemleme fırsatı sunacak. Adada dalgalarla suya dalıp çıkan ve kayalıklarda tembellik yapan bu tatlı devler bizlere komik ve neşeli anlar yaşatacak. Umit Burnu’na vardığımızda, bu görkemli coğrafyada keyifli bir yürüyüş yaparak sahilden yükselen kayalıkların tepesinden olağanüstü manzaraya asıl buradan tanık olacağız. Masmavi okyanusun ufuk çizgisiyle buluşmasını, tıpkı keşif yapan denizciler gibi izleyerek, uzaklara hayal kurabilirsiniz. Günün sonuna doğru; eğlence, alışveriş ve sanatın harmanlandığı Waterfront sahilinde gün batımının tadını çıkarıp, Cape Town’un simgesi Masa Dağı’nın silüeti eşliğinde, günü unutulmaz bir manzara eşliğinde sonlandıracağız.
Güne, şehrin simgesi olan ünlü dağın eteklerine doğru yol alarak başlıyoruz. Turumuzun ilk durağı, bizi ünlü Masa Dağı’nın tepesine doğru çıkaracak pitoresk bir teleferik yolculuğu. Teleferik yolculuğumuz Cape Town’un eşsiz manzarası, bizleri büyüleyecek ve fotoğraf karelerine ilham katacak. Zirveye ulaştığımızda, adeta bir kartpostalın içine girmiş gibi hissedeceğiz. Okyanusun mavisi, şehrin renkleri ve çevresindeki doğal güzellikler, aklımızdan uzun çıkmayacak.
Cape Town’un zenginliklerinden bir başkası da çevresindeki bağlar bölgesi. Bu bölgede üretilen şaraplar Günay Afrika’nın ününe haklı bir değer katıyor. Üzüm bağlarının arasında gezinti, üzüm toplama etkinlikleri ve şarap tadımı gibi deneyimler, bölgenin zengin kültürünü ve lezzetlerini yakından tanıma fırsatı sunacak. Bu atölye ve şaraphanelerdeki uzmanlar, bizlere üretim aşamalarını detaylı bir şekilde anlatırken bizlere de farklı şarap türlerini deneme imkanı sunacak.
Kalbimizde hüzün, çantalarımızda yerel şaraplarıyla, Afrika’nın Güneyine yaptığımız bu serüvenin sonuna varıyoruz. İstanbul’a dönmek üzere uçakta yerimizi alırken Cape Town’un göz kamaştırıcı ışıklarına son bir kez, Masa Dağı’nın zirvesinden bile daha yüksekten, bakıyoruz.
6,600 $
Ücret: 6,600 $
Ana sayfa